14 Haziran 2012 Perşembe

Sol Bilişim'i RSS'den de takip edebilirsiniz!

Birçok ziyaretçimizin bildiğini tahmin ettiğimiz, fakat yine de Twitter'ın ortadan kaldırdığı bir alışkanlığı hatırlatmak istedik.

"Takip etme" eylemi Twitter'dan önce RSS denen icatla yapılıyordu, aslında hala da yapılıyor ve yapılması sıkı okuyuculara büyük zaman kazandırıyor. Örneğin biz Sol Bilişim'i hazırlarken RSS beslemelerini (feedlerini) yoğun bir şekilde kullanıyoruz.

Sistem şöyle işliyor; Öncelikle tercih ettiğiniz RSS okuyucusuna takip etmek istediğiniz RSS beslemesinin adresini giriyorsunuz. Daha sonra RSS okuyucunuz periyodik aralıklarla takip etmek istediğiniz sitede yeni bir yazı olup olmadığına bakıp size bir liste olarak sunuyor. Bu şekilde hem gözünüzden herhangi bir yazı kaçmıyor hem hangisini okuyup hangisini okumadığınızı biliyorsunuz hem de yeni haberler hemen karşınıza çıkıyor.

Bizim önerdiğimiz RSS okuyucusu Google Reader. Hem kullanımı kolay, hem her yerden erişebiliyorsunuz, hem de mevcut Google Hesabınızla hemen kullanmaya başlayabiliyorsunuz. Google kullanmak istemiyorsanız şu adresten bilinen RSS okuyucularının listesine ulaşabilirsiniz.

Peki, bizi nasıl takip edeceksiniz? Eğer Google Reader kullanıyorsanız aşağıdaki linke tıklamanız yeterli.


Sol Bilişim'i Takip Etmek İçin Tıklayın!

Diğer RSS okuyucular için ise RSS beslememizin adresine ihtiyacınız olacak:

http://feeds.feedburner.com/SolBilisim

Yukarıdaki adresi kullanarak bizi takip etmeye başlayabilirsiniz.

Bizi takip ederseniz seviniriz!

Müteşebbislerin Şevki Kırılmış

Özel Okullar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akça durumu ne güzel de özetlemiş: 

"Devlet, bir yandan özel dershanelerin okula dönüşmesini ve özel okullaşmayı teşvik ederken, öte yandan bu sorunların olması müteşebbislerin şevkini kırmaktadır"
Lafı süt dağıtımından ve Fatih Projesinden özel okulların faydalanamamasına getiren Ahmet Akça, belli ki, bu uygulamaların özel okullar tarafından ayrıca sunulmasının getireceği mali yükü de devletin üzerine atmak istiyor.

http://www.gunluksayfa.com/haber-19087-Ozel-Okullar-da-Sut-ve-Tablet-Istiyor.html

İsmail Güven: Fatih Projesi Bilimsel Sonuçlara uygun olmayan, plansız bir projedir


Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Güven'in 4+4+4 ve Fatih Projesiyle ilgili İlköğretim Online adlı dergide yayınladığı makalesinin ilgili bölümünü sitemize taşıyoruz.

Öncelikle Fatih Projesiyle ilgili ulaşılan sonuçları aktaralım:

"1. Halihazırda okulların teknik donanım ve alt yapıları güçlendirilmediği için bu teknolojiye
yapılacak yatırım boşa gidecektir.
2. Öğretmen ve yönetici eğitimleri tamamlanmamıştır ve tamamlanması da olası değildir. Bu
zaten teknolojinin kullanımını zayıflatacaktır.
3. Okullarda teknik ve akademik açıdan destek olacak öğretmen ve diğer personel açığı sürdükçe
teknolojiyi kullanmak lüks olacaktır.
4. Yazılımların standartları bile belli olmadığı için daha üst sınıflara gittikçe öğrenciler daha az
ve yetersiz içerikle karşılaşacaklardır.
5. Yazılım ve donanım boyutunda yedekleme ve destek, sürdürülebilirlik çalışmaları ve altyapısı
yoktur.
6. Öngörülen kanun maddesi ile 15 yıl boyunca bu teknolojiden vazgeçseniz dahi ödeme yapmak
ya da ürünü boşa satın almak zorundasınız. Bu da gelecekte 100 Milyar TL’ye ulaşan bir
maliyet demektir. Bunun yerine sınıflardaki öğrencileri azaltmak, öğretmen sayısını ve destek
hizmetleri artırarak yalnızca öğretmenlere bu teknolojiyi akıllı tahta ile kullandırmak daha
rasyonel olacaktır.
7. Öğretmen eğitimi için programlar hazırlanmamıştır, hazırlansa bile en az 4 yılda belli düzeye
gelmek olasıdır. Bu da projenin başlamadan bitmesi anlamına gelmektedir.
8. Sınıf ve okulun radyasyon merkezi olması sorunu çözülemeyecektir. Çocuklar küçük
yaşlardan itibaren radyasyon alacaklardır. Tek bir aracın yayacağı radyasyonun miktarı önemli
olmayabilir ama ortalama 35-40 aracın ve okulun internet ağının yayacağı radyasyon tehlikeli
boyutlara ulaşacaktır.
574
9. Yazma ve problem çözme gibi etkinlikler yalnızca öğretmenlere bırakılmıştır. Çocukların
ezber yapması beklenmektedir.
10. En önemlisi de araç kullanma kültürü henüz daha kazandırılamamıştır. Pilot çalışmalarında
öğrencilerin araçları kötü kullandığı, istismar ettiği gibi konulara baktığımızda bu konuda çok
yol almak gerektiği ortaya çıkmaktadır."
Makalenin tümü için http://ilkogretim-online.org.tr/vol11say3/v11s3m1.pdf


....

Yasa Tasarısında Anlaşılamayan Bir Düzenleme: 15 Yıl Sürecek Teknolojik İpotek
Türkiye ve Dünya Gerçekleriyle Örtüşmeyen Bir Kayıp: FATİH ROJESİ (Eğitimde
Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi Projesi )

Yasa tasarısı ele alınırken yapısal boyuttan mali boyuta kayan bir madde bütün eğitimcileri
şaşkınlık içinde bırakmıştır. Yasanın lehinde konuştuklarını düşünen bilim adamları (!?) Türk
toplumunun geleceğini bir iki firmaya ipotek edecek öğretim teknolojisi projesini ele bile
almamışlardır. Bu projenin yasaya eklenerek çıkarılması daha da sorunludur. Yasanın bu maddesi
bütün olarak verilerek tartışılacaktır.
4+4+4 Yasa tasarısına MADDE 20- (1) 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'na
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. Madde önemli olduğu için düzenlemeleriyle birlikte burada
verilmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 13- Yurtiçi üretimin ve katma değerin artırılması, teknoloji kazanımının
sağlanması, daha önce yurt içinde üretimi bulunmayan ürünlerin üretilebilmesi, yeni teknoloji ve
ürünlere yönelik araştırma-geliştirme faaliyetlerinin sürdürülmesi ve bilgi toplumuna geçiş
hedefleriyle, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kademelerindeki
okulların dersliklerine bilişim teknolojisi donanımı, yazılımı, ağ altyapısı ve internet erişim imkânının
sağlanması, dersler için çevrim içi ve çevrim dışı ortamlarda e-içerik temin edilmesi ve e-içerik
altyapısının oluşturulması. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda görev yapan öğretmenlere ve
örgün eğitim gören öğrencilere e-kitap, tablet bilgisayar ve benzeri ihtiyaçların sağlanması amaçlarıyla
Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi kapsamında, Millî
Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar
yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, ceza ve ihalelerden yasaklama hükümleri hariç, bu
Kanun hükümlerine tabi değildir. Bu madde uyarınca yapılacak alımlara ilişkin usul ve esaslar Maliye
Bakanlığı ve Kamu İhale Kurumunun görüşü alınarak Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik
ve Haberleşme Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak yönetmelikle düzenlenir.”
MADDE 21- (1) 10/12/2003 tarihli ve 5018 Sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir:
“GEÇİCİ MADDE 20- Eğitimde Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH)
Projesi kapsamında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullara internet erişim hizmetleri ve ağ
altyapısının sağlanması için Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme
Bakanlığınca 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerinde üst
yöneticinin onayıyla 15 yıla kadar gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişilebilir.”
Bu noktada en çok rahatsız eden geçici 20 madde kapsamında teknolojinin sürekliliğinin
sağlanmasına yönelik 15 yıllık yüklenim ve Kamu İhale Kanununundaki genel hükümlerin dışında
tutulmasıdır. Burada kim ya da kimlere nasıl rant sağlanacağı ya da ülke kaynaklarının gelişigüzel
dağıtılacağı ortadadır. Ayrıca yasanın Anayasa ve diğer yasalara uygunluğunun da Anayasa ve İdare
Hukukçularınca irdelenmesinde yarar vardır. Çünkü bu madde ile ileride bu teknolojinin işe
yaramadığı ortaya çıksa bile 15 yıl boyunca ülkemiz para ödemeye devam edecektir. Böyle bir zararı
ülkemiz kaldırabilir mi? Bunun düşünülmesi gerekir.
Projenin Neleri Değiştirmesi Bekleniyor?
Proje kapsamında Türkiye genelindeki 620 bin dersliğin eğitim standardının tamamen değişmesi ve
bilinen kitaplı ve defterli eğitim yerine, öğretim programlarının bilişim teknolojilerinden faydalanan
yeni bir şekle bürünmesi bekleniyor. Her sınıfa bir bilgisayar düşecek olan proje kapsamında 3
yıl içerisinde 5 adımlı bir değişim planı uygulanacak. Fatih Projesi kapsamında sadece öğrencilerin
değil, eğitimcilerin de hayatı değişecek. Bilişim teknolojisinin kullanılacağı bu sisteme uyum
sağlamak için öğretmenler BT uzmanlarından eğitim almaya başlayacak.
Milli Eğitim Bakanlığı ile Ulaştırma Bakanlığı'nın ortaklaşa yürüttüğü bu projede öğretmenlerin
teknolojiyi hayatlarının bir parçasına adapte etmesini istiyor. Projeyle birlikte ikinci büyük değişim
ise bilgisayar sınıflarında yaşanacak. Mevcut bilgisayar sınıfları üç yıllık geçiş süreci sonunda
tamamen kapatılacak. Öğrenciler, derslerini bakanlığın hazırlayacağı e-devlet eğitim sistemi üzerinden
çalışacak. Fatih Projesi kapsamında programın içeriği ve öğretmen kılavuzları ise tekrar
hazırlanacak. Okul öncesi eğitimden başlayan Fatih Projesi entegrasyonu lise son sınıfa kadar devam
edecek. Öğrenciler özel programlar sayesinde hazırlanan sınavlara ve eğitimlere girecekler Bilinçli ve
güvenli internet kullanımı da yeni eğitim sisteminin bir parçası olacak. Eğitim sırasında,
sunu, video ve resim gibi interaktif içerikler ise yeni öğretim programının bir parçası olacak
(http://fatihprojesi.meb.gov.tr/tr/index.php, 8 Mart, 2012 tarihinde alınmıştır). Projenin ilköğretimin
ilk üç sınıfından sonra uygulanacağı belirtilmiştir ki bu da inandırıcı gelmemektedir.

Lisans düzeyinde eğitim bilimleri eğitimi almış öğrencilerin bile bilebileceği bir gerçeğin ülkemiz
eğitim bilimleri, özellikle Bilgisayar ve Öğretim Teknologları tarafından etraflıca değerlendirilmeden
uygulamaya geçirilmiş olması oldukça düşündürücüdür. Projenin büyüklüğü, çıktısı açısından Türkiye
Cumhuriyetine büyük yük getireceği ama sonucunun bir hüsran olacağı açıktır. Projenin hiç ilgisiz bir
yerde 4+4+4+ Fatih Projesi’ne dönüştürülmüş olması daha da ilginçtir. Zorunlu öğretime ilişkin
düzenleme yapılırken birden bire zorunlu öğretimle doğrudan ilgisi olmayan ama yürütme organının
istediği bir düzenleme de yasaya iliştirilmiştir. Hem de etik ilkelerin dışında. Kamuoyu daha çok
zorunlu kısmına takıldığı için bu bölüm gölgede kalmıştır.
Bu yasa tasarısının birinci yönü, insan kaynaklarının nasıl heba edileceğine ilişkin hükümler
getirmektedir. Fatih projesi ile ilgili olan bölümü ise mali kaynaklarımızın ve altyapımızın nasıl
yabancılara ipotek edileceğini göstermektedir. Konuyu projenin getirmesi öngörülen maddeler
üzerinden değerlendirmek doğru olacaktır.
İlk vurgulanması gereken olgulardan birisi halihazırda ilköğretim düzeyinde var olan bilgisayar
dersi bile kaldırılmışken, bilgisayar öğretmenliği bölümü mezunlarının istihdamına ilişkin sorunlar
yaşanırken birden bire karmaşık teknolojiyi sınıflara kadar götürmenin bir paradoks oluşturduğudur.
Öğretmenler ve öğrenciler bilgisayar okuryazarı değildir dolayısıyla teknolojinin etkili kullanımını
sağlayacak olan bilgisayar öğretmenlerinin sistemden uzaklaşması çelişkiyi daha da artırmaktadır.
Başbakan bir okulda ilk tabletleri dağıtarak Fatih Projesi’ni (!) başlattı. Çağımıza damga vuran
teknolojiler ve eğitim yan yana olunca akan sular duruyor. Ülkemize yeni getirilecek olan bu teknoloji
ile eğitimde çağ atlayacağımız söylenmektedir. Dünyada ABD, Brezilya ve Türkiye gibi üç ülkenin
yaptığı bu uygulamanın öğrenci başarısına hiçbir katkısı olmadığı araştırmalarla belirlenmiştir.
Örneğin, ABD’de 2005 yılında uygulanmaya başlayan tablet üzerinden eğitim almanın katkıları
araştırıldığında öğrenci başarısının artmadığı ve eski sisteme geri dönüldüğü belirtilmektedir. Yalnızca
bir bölgede o yıl için harcanan para 33 milyon doları geçmektedir
(www.nytimes.com/2011/09/04/technology/technology-in-schools-faces-questions-on-
value.html?ref=technology). Türkiye gibi teknoloji üretmeyen ve teknolojik altyapısının okullarda
yetersiz olduğu bir ülkede bu kadar harcama yapılması akılcı değildir. Eylül 2011’de New York Times
gazetesinin yayımlamaya başladığı, ABD’deki okullarda uygulamaları inceleyen bir yazı dizisinde
(www.nytimes. com/ 2011/09/04/ technology/technology-in-schools-faces-questions-on value. html?
ref= technology), yoğun teknoloji kullanılan okullarda öğrencilerin öğrenme düzeylerinin iyileşmediği,
hatta kötüleşebildiği açıkça gösteriliyor. 4 Şubat 2012 tarihli Los Angeles Times gazetesi, konunun
saygın uzmanlarına ve bilim insanlarına sorduğu “Bu gösterişli teknolojilerin eğitime gerçek katkısı
nedir?” sorusunun yanıtlarını içeren bir makale yayımladı (www.latimes. com/ business/la- fi-hiltzik -
20120205,0,639053.column). Yanıtlar aşağı yukarı aynıydı: Okullarda bu yeni teknolojilerin
kullanılmasından yararlananlar sadece satıcı firmalar ve yaldızlı ama sığ laflar eden politikacılardır!
Nitekim, derslerini internetten herkese açmış olan, dünyanın en önemli kurumlarından birisi olan MIT
(Massachusetts Institute of Technology)’de bile bu teknolojiden vazgeçilmiş, en karmaşık
konular bile kara tahtada işlenmeye devam etmiştir.
Proje ile henüz internet ve diğer altyapı olanaklarının okullarda yeterli olmadığı göz önünde
tutulmamaktadır. Ülkemizdeki okulların çoğunluğu henüz eğitim teknolojisinin en temel teknolojik
araçlarına bile sahip değilken birden bire en ileri teknolojiyi getirmek hayalcilik olarak görülmektedir.
Okullara ilişkin yapılmış araştırmalarda akıllı tahtaların bile sınıflara sığmadığı, elektrik alt yapısının
yükü kaldırmadığı ve internet bağlantısının gerek hız gerekse kalite açısından yetersiz olduğu ortaya
çıkmıştır. Merkezde yaşanan bu sorunların taşrada daha da kronikleşmesi sorunu yaşanacaktır.
Örneğin şarj bile okullarda sorun olmaya başlamıştır. Çünkü sınıflardaki var olan elektrik priz ve
donanımı birden fazla aracın yükünü kaldıramamakta ve sürekli sigortalar atmaktadır. Bu açıdan bile
fırsat eşitliğini gerçekleştirmekten uzak romantik bir projedir.
Tablet PC’lerin eğitime anlamlı düzeyde katkıda bulunmadığı bilimsel gerçeğinden hareketle,
eğitim sistemimizde yol açacağı olumsuzlukları tartışmak yerinde olacaktır. Projenin maddi açıdan
boyutunun çok yüksek olduğu tahmin edilmektedir. Ortada sadece Başbakan’ın 2010 Kasım ayında ve
seçim öncesinde ortaya attığı bir slogan var. Bunun içini aceleyle doldurmak için MEB bürokratları,
harcanacak çok büyük bir miktar (2 boğaz köprüsü inşa edebilecek bütçe) için iştahı kabarmış birkaç
şirketin de yardımıyla, genel ve sığ bazı açıklamalar yapmanın ötesine gidememiştir. Aslında bu
miktar çok daha fazladır (Bazı uzmanlar bu teknolojiye yapılacak yatırımla bir boğaz köprüsü
inşaa edilebileceğini söylemektedirler). Ülkemizin öğretmen açığını giderip, sınıflardaki öğrenci

sayısının azaltılıp basit altyapı olanaklarıyla eğitim sorunları çözülebilecekken kaynaklarımızın
yurtdışına gitmesine göz yummak hiç akılcı değildir. Nitekim TÜBİTAK ve MEB arasındaki işbirliği
çalışmalarına önemli ve büyük uluslararası bilgisayar firmalarının üst düzey yöneticilerinin katılmak
için çaba göstermesi, bu firmaların TEKNOKENT’lerde temsilcilik açması ve ülkemizin bazı
eğitimcilerini danışmanlık adı altında istihdam ederek projeyi kendilerinin almak istemesi bize bu
pastanın büyüklüğü hakkında ipucu vermektedir. Bizce böyle bir kayıba hiç kimsenin evet dememesi
gerekir. Nitekim, bu teknolojiyi kullananan özel okul velileri tabletlere gereksiz paralar ödemişlerdir.
Yaşanan sorunlar aşağıda özetlenmiştir:
Projenin gerçekleşmeyeceği ve ülkemize büyük kayıplar getireceği gerçeği göz ardı edilemez.
Ortada öğretmenleri, öğrencileri ve öğretim programlarını da ele alan bir proje yoktur.
2010’da yayımlanan “MEB Stratejisi 2011-2014” belgesinde, konuyla yakında uzaktan ilgili tek bir
kelime bile yoktur.
Kullanılacak teknolojinin eğitim bilimsel açıdan değer ve katkısı üzerine tek bir belge veya
araştırma yok; var olan bir kaç araştırma da zaten olumsuz ve yetersiz olduğunu göstermektedir. Kaldı
ki zaten yeni sisteme geçişle birlikte yapılacak kısa ve uzun süreli dönüşümler bile projenin baştan
itibaren yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir.
Konu üzerindeki tartışma, sadece satın alınacak donanımlar üzerine odaklanmıştır. Öğretmenlere
verilen bir haftalık, toplam 15 saatlik dersin ne kadar yetersiz ve sığ olduğunu, pilot illerden
gözlemlemek olasıdır. Bu programlara katılan öğretmenlerin paylaştıklarını iki cümle ile özetlemek
projenin baştan çöpe atılacağının göstergesidir. “Proje ile ilgili hizmetiçi kursa gittiğimizde kimse
kursun amacının ne olduğunu bilmiyordu. Elimizde araç bile yoktu. Gelen kişilerin kendileri bile bu
aracı nasıl derse adapte edebileceklerini bilmiyorlardı. Sorduğumuz sorulara kaçamak cevap verdiler...
kısacası kurs bizim için zaman kaybından başka birşey olmadı...” Bu derslerin nasıl planlandığı bile
açık değildir. Ülkemizde hiç de saydam olmayan bir şekilde yapılan ihaleyle tablet ve etkileşimli tahta
(Buna da “akıllı tahta” diyenler var!) satın alınıyor. Baştan, bu donanımların en az yüzde 60 yerli
olmasından bol bol söz edilerek ulusal teknoloji üretimimizin destekleneceği gibi parlak izlenimler
yaratıldıysa da bu koşuldan da sessizce vazgeçildiği anlaşılıyor. Çünkü ülkemizde bu teknolojinin alt
yapısı yoktur. İthal edilmeye mahkûmdur. Ayrıca Maliye Bakanı'nın da bu konuda yanıltılmış olması
çok ilginçtir. Elektronik kitapları yeterli olmayan, altyapı ve yazılımı yetersiz, var olan işletim
sistemleri ile uyum sorunları oluşmuş olan bu teknolojinin, teknoloji devi ülkelere ihraç edileceğini
söylemek özellikle bakanların da yanıltıldığı anlamına gelmektedir. İyi düşünülmemiş ve hızlı
değiştiği için kısa sürede demode olacak teknoloji kullanarak çok büyük miktarda bütçe israf
edilmiş olabilecektir. Eğitimsel değer ve katkısını kimsenin açıklayamadığı, projesi yapılmadan,
öğretmen ve okul yöneticileri gibi paydaşlarla ve konunun uzmanlarıyla tartışılmadan, dünyadaki
uygulamalardan habersiz olarak alelacele başlayan bu girişimin eğitime bir yararı olması bir yana,
neden olabileceği tehlikeler de vardır.
Öğrencilere bireysel anlamda vereceği zarar daha fazladır. Ortalama başarı düzeyinin çok düşük
olduğunu hem ÖSS hem de PISA sınav sonuçlarında gördüğümüz eğitim sistemimiz daha da olumsuz
etkilenebilecektir. Çünkü çocuklar araca yüklenmiş olan içerikle sınırlanacaklar ve özellikle çıkarsama
ve sentez düzeyinde becerilerde daha da geri kalacaklardır. Engelli öğrencilerin düşünülmediği, sayısal
uçurumun daha da artabileceği gibi başka sakıncalar da vardır. Her ders için yeterli e-kitap ve z-kitap
hazırlanmamıştır. Bu gidişle hazırlanmaları da olası değildir. Yapılacak olan şey, var olan kitapların
PDF’lerinin yüklenmesidir. Ayrıca özellikle küçük sınıflara indikçe el yazısı vb. beceriler de zamanla
gerileyecektir. Öğrenciler için çok önemli olan sosyalleşme, duyusal beceriler gibi insani boyut
tamamen kaybolacaktır. Okulda şiddet, kabadayılık, alay. vb. olumsuz durumlar yaşanmaya
devam edecektir. Buna ilişkin araştırmalar bilgisyar kullanımı konusunda yüzlerce sonucu ortaya
çıkarmıştır.
Teknik boyutta başka sorunlar da vardır. Öğrencilere verilecek tabletlerin teknik özellikleri bile
standartlardan uzaktır. Kalemli olmadığı için defter ve yazı kullanma becerilerini zayıflatacaktır.
Tabletlerin yönetişim yazılımları yeterli değildir. Bu nedenle hiçbir sınıfta öğretmen tarafından kontrol
edilemeyecektir. Yine ABD’de yapılan araştırma, öğrencilerin ders süresince bloglarıyla uğraştıkları,
müzik dinledikleri ve birbirlerine mail attıklarını göstermektedir. Öğretmenin kontrolü olmadığı için
ders her an kesintiye uğrayabilecektir. Ayrıca pilot illerde yapılan uygulamalarda çocukların bu
teknolojiyi çeşitli biçimlerde istismar ettiği görülmektedir. Ailelere ne yük getireceği belli değildir. Pil
ve yedek parça sorunu da çözülmüş değildir. Pil ömrü tam olarak kestirilememektedir çünkü sürekli

açık kaldığında ve birden fazla iş yapıldığında ne kadar dayanacağı ve ne zaman kapanacağı belirli
değildir. Tabletlerle etkileşimli tahta arasındaki iletişim kablosuz olarak (Wi Fi) sağlanacağı için, her
sınıfta adeta orta boy bir baz istasyonu varmış gibi bir ışınım (emisyon) olacaktır. Ayrıca kablosuz
ağla yapılan iletişimde en arkada oturan çocukların diğer sınıfın sinyalini sürekli aldıkları ve kendi
sınıflarının sinyalini etkili kullanamadıkları görülmektedir. SAR değerleri hesaplanmamıştır. Bunun
öğrencilere ne kadar zarar vereceği bilinmemektedir. Ayrıca ısıdan dolayı oluşacak termal
radyasyonun zararları da daha fazladır. Araştırmalar özellikle erkek çocuklarda bu tür
teknolojilerin fazla kullanımının kısırlığa yol açtığını belirtmektedir (http://www. ehow.com/
about_ 5586302 _laptop-radiation-effects.html 10 Mart 2012’de alınmıştır).
Evinin yakınında kurulacak baz istasyonundan rahatsız olan insanımız, çocuklarını
ortasında bir baz istasyonu olan sınıfa her gün yolluyor olacaktır.
Ayrıca öğretmenlerin hizmetiçi eğitimlerini bir yana bırakırsak, öğretmen adaylarının bile bu
teknolojiden haberi olmadığı söylenebilir. Şu anda öğretmen yetiştiren kurumlarda bile birçok öğretim
üyesi tablet teknolojisiyle tanışmamıştır. Öğretmen adayları tableti kullanmak bir yana tableti
görmemiştir bile. Yaygın olan teknolojiyi yalnızca yazı yazmak için kullanan öğretmen ve öğretmen
adaylarının tablete uygun sunum ve ders işleme anlayışlarının gelişmemiş olması bile hazırcılık
anlamına gelmektedir. Yazılım firmalarının hazırlamış olduğu yazılımlar da yetersizdir. Çok az
firmanın yazılımı ancak kazanımların %80’inini karşılamaktadır. Yazılımların tür zenginliği yoktur,
güncellenebilirliği, kalitesi, sürdürülebilirliği ve öğrenci ve öğretmenler tarafından edinme koşulları
sorunludur. Öğretmen, okul ve Milli Eğitim Bakanlığının bu tür yazılım geliştirmesi mümkün
olmadığından kitaptan ve defterden vazgeçmek yazılım firmalarına mahkûm olmak demektir. Yazılım
firmalarının eğitimci alt yapısı da zaten bu programları üst düzeyde hazırlamaya olanak
vermemektedir. Böyle bir durumda bile ülkemizde zaten kötü olan öğretim performansı düşecektir.
Ayrıca elektronik ortamda sınavlar ve değerlendirme boyutu hiç düşünülmemiştir. Teknolojideki
açıklar sistemin burada da tıkanacağını göstermektedir.
Ülkemizde de paydaşlar ve konunun uzmanları ile beraber iyi düşünülmüş bir proje ile yol
haritasının hazırlanması gerekiyor. Bunların hiçbiri olmadan, sadece donanım satan firmaların ve
yaldızlı laf eden politikacıların yararlanacağı bir girişim, eğitim sistemimizi daha da olumsuz etkileme
pahasına başlıyor. Oysa, eğitim sistemimizi iyileştirmenin yolu, donanım satın almaya harcanacak en
az iki boğaz köprüsü yaptırabilecek olan bütçenin okullarımızdaki koşulların iyileştirilmesi ve
öğretmenlerin desteklenmesi için harcanması gerekirdi. Dolayısıyla, çocukları okullarda olan ailelerin
ve öğretmenlerin bu girişim karşısında direnmesi gerekir.
Kısaca özetlemek gerekirse;
1. Halihazırda okulların teknik donanım ve alt yapıları güçlendirilmediği için bu teknolojiye
yapılacak yatırım boşa gidecektir.
2. Öğretmen ve yönetici eğitimleri tamamlanmamıştır ve tamamlanması da olası değildir. Bu
zaten teknolojinin kullanımını zayıflatacaktır.
3. Okullarda teknik ve akademik açıdan destek olacak öğretmen ve diğer personel açığı sürdükçe
teknolojiyi kullanmak lüks olacaktır.
4. Yazılımların standartları bile belli olmadığı için daha üst sınıflara gittikçe öğrenciler daha az
ve yetersiz içerikle karşılaşacaklardır.
5. Yazılım ve donanım boyutunda yedekleme ve destek, sürdürülebilirlik çalışmaları ve altyapısı
yoktur.
6. Öngörülen kanun maddesi ile 15 yıl boyunca bu teknolojiden vazgeçseniz dahi ödeme yapmak
ya da ürünü boşa satın almak zorundasınız. Bu da gelecekte 100 Milyar TL’ye ulaşan bir
maliyet demektir. Bunun yerine sınıflardaki öğrencileri azaltmak, öğretmen sayısını ve destek
hizmetleri artırarak yalnızca öğretmenlere bu teknolojiyi akıllı tahta ile kullandırmak daha
rasyonel olacaktır.
7. Öğretmen eğitimi için programlar hazırlanmamıştır, hazırlansa bile en az 4 yılda belli düzeye
gelmek olasıdır. Bu da projenin başlamadan bitmesi anlamına gelmektedir.
8. Sınıf ve okulun radyasyon merkezi olması sorunu çözülemeyecektir. Çocuklar küçük
yaşlardan itibaren radyasyon alacaklardır. Tek bir aracın yayacağı radyasyonun miktarı önemli
olmayabilir ama ortalama 35-40 aracın ve okulun internet ağının yayacağı radyasyon tehlikeli
boyutlara ulaşacaktır.
574
9. Yazma ve problem çözme gibi etkinlikler yalnızca öğretmenlere bırakılmıştır. Çocukların
ezber yapması beklenmektedir.
10. En önemlisi de araç kullanma kültürü henüz daha kazandırılamamıştır. Pilot çalışmalarında
öğrencilerin araçları kötü kullandığı, istismar ettiği gibi konulara baktığımızda bu konuda çok
yol almak gerektiği ortaya çıkmaktadır.

....

Fatih Projesi ile İlgili Skandallar Bitmiyor!

Fatih Projesinin "kervan yolda düzülür" mantığıyla işlediğini bizzat bakanlık çalışanlarınının ağzından duymuştuk.

Eğitim-Sen'in bugün yaptığı açıklamada da ayrıntılı bir şekilde ele alınan sürece daha önce sitemizde de yer vermiştik.

Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu'nun "FATİH Projesi ile İlgili Skandallar Bitmiyor!" başlıklı açıklama metnidir.

13.06.2012
Milli Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı’nın işbirliği ile gerçekleşen Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (FATİH) Projesi ilk açıklandığında; 3 yıl içinde 614 bin 364 diz üstü bilgisayar ve projeksiyon cihazı ile 38 bin 688 çok amaçlı fotokopi makinesi ve 85 bin akıllı tahtanın, 40 bin okulda öğrenci ve öğretmenlerle buluşacağı açıklanmıştı.

Ancak projenin ortaya atıldığı ilk andan itibaren yaşanan hukuk dışılık sürmektedir. Bilindiği gibi daha önce Danıştay 8. Dairesi, Eğitim Sen’in başvurusu üzerine, FATİH projesi ile ilgili “eğitim araç ve gereçlerinin incelenmeden uygulamaya konulabileceği yönündeki” ilgili yönetmelik hükmü hakkında, yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Fatih Projesi kapsamındaki eğitim araç ve gereçlerinin herhangi bir incelemeden geçirilmemesine rağmen pilot uygulaması sürdürülmüştür.

85 bin akıllı tahta alımı ile ilgili olarak açıklanan ihale şartnamesinde betimlenen tahtanın, şartname açıklanmadan 20 gün önce Vestel firmasının geliştirerek patentini aldığı akıllı tahta ile tamamen aynı özellikleri taşıması kafalarda soru işaretleri yaratmış; dolayısıyla ihaleye giren diğer firmalar ihaleyi alsalar dahi Vestel’e patent ücreti ödemek durumunda kalmıştı. 23 Kasım 2011’de ihaleyi mecburen 320 milyon TL’de Vestel Dijital Üretim adlı elektronik firması almıştı.

Fatih projesi ile ilgili önemli iddialardan birisi de Vestel’de söz konusu akıllı tahtayı tasarlayanlardan birinin Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı Tunay ALKAN olmasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı ise yaptığı yazılı açıklamada kurumun bu şikayeti incelediğini ve uygun bulmadığını, akıllı tahta ihalesinin usulüne uygun olarak onaylandığını söyleyerek söz konusu ciddi iddiaları geçiştirmeyi tercih etmişti.

İhale aşamasında, bir bileşim firması adına, ihaleyi yapacak olan Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’na itirazda bulunulmuş, gerekçe olarak, ihale belgelerinde çelişkili hususlar olduğu belirtilmiş ve patentli bir ürünün ihale dokümanlarında tarif edilmesinin Kamu İhale Kanunu’na aykırı olduğu savunulmuştur. Ancak, bu uyarı dikkate alınmamıştır. Bu şekilde farklı bir firmanın teklif vermesi fiilen ve hukuken engellenmiştir. Firma yetkilisi bunun üzerine, Ankara 10. idare Mahkemesi’ne “yürütmenin durdurulması” istemiyle dava açmış ancak bu talep mahkeme tarafından reddedilmiştir.

Ankara 10. idare Mahkemesi’nin kararına karşı, firma bu kez Bölge idare Mahkemesi’ne “yürütmenin durdurulması istemi hakkında mahkemenin verdiği karara itiraz”da bulunmuş ve Bölge İdare Mahkemesi, itirazda bulunan firmanın şikayet sürecinin henüz dolmadığı, Kamu İhale Kanunu’na göre, iddianın dikkate alınmamak suretiyle reddedilmesinde hukuka uyarlılık bulunmadığı, bu nedenle Ankara 10. idare Mahkemesi tarafından verilen kararın kaldırılmasına, dava konusu işlemin teminat aranmaksızın yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir.

Proje gündeme geldiğinden bu yana sorulara tatmin edici yanıtlar veremeyen ve itirazları dikkate almayan Milli Eğitim Bakanlığı, Bölge İdare Mahkemesi’nin son kararı üzerine suçu yargıya atarak sorumluluktan kaçmak istemektedir. Fatih Projesi gibi kapsamlı bir projeyi “Ben yaptım oldu” mantığı ile hayata geçirmeye çalışan Milli Eğitim Bakanlığı’nın hukuk tanımaz tutumu nedeniyle “akıllı tahta” projesi çıkmaza girmiştir.

Bakanlığın bu gibi çeşitli proje ve modellerle büyük şirketleri, eğitim sistemimiz içerisine bir daha çıkmamak üzere yerleştirmek ve eğitim hizmetini tamamıyla ticarileştirmek istediğini sendikamız tarafından sıkça vurgulanmaktadır. Eğitim Sen olarak, Fatih Projesi ve benzeri girişimlerin yakından takipçisi olarak söz konusu politikalara izin vermeyeceğimiz bilinmelidir. ‘Kervanı yolda düzeriz’ mantığının, sorunlarımızı daha fazla derinleştirdiği gerçeğiyle, eğitim sistemimizin acil olarak planlı politikalara ihtiyacı olduğu gerçeğini Milli Eğitim Bakanı’na bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

13 Haziran 2012 Çarşamba

Abbas Güçlü: "Fatih Projesi enine boyuna düşünülmedi"

Aslen 4+4+4 konusunda CNN Türk spikerinin sorularını cevaplayan Abbas Güçlü programın bu kısmında MEB'in hem 4+4+4'ü hem de Fatih Projesi'ni plansız bir şekilde hayata geçirdiğini söylüyor.

http://tvarsivi.com/player.php?y=4&z=2012-06-12%2011:11:40

Fatih Projesi Bilimsel mi?


Geç kalmış olsak da Oda TV aracılığıyla haberdar olduğumuz CHP Parti Meclis Üyesi, 22. Ve 23. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Osman Coşkunoğlu'nun, Cumhuriyet gazetesinde konuya ilişkin 7 Şubat 2012'de yayınlanan makalesini tekrar paylaşmak istiyoruz.
Bildiğiniz gibi dün Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer projenin "bilimsel sonuçlara göre" hazırlandığını iddia etmişti. Ancak aşağıdaki makalenin özellikle şu kısmı
Eylül 2011’de New York Times gazetesinin yayımlamaya başladığı, ABD’deki okullarda uygulamaları inceleyen bir yazı dizisinde (www.nytimes.com/2011/09/04/technology/technology-in-schools-faces-questions-on-value.html?ref=technology), yoğun teknoloji kullanılan okullarda öğrencilerin öğrenme düzeylerinin iyileşmediği, hatta kötüleşebildiği açıkça gösteriliyor. 4 Şubat 2012 tarihli Los Angeles Times gazetesi, konunun saygın uzmanlarına ve bilim insanlarına sordukları “Bu gösterişli teknolojilerin eğitime gerçek katkısı nedir” sorusunun yanıtlarını içeren bir makale yayımladı (www.latimes.com/business/la-fi-hiltzik-20120205,0,639053.column). Yanıtlar aşağı yukarı aynıydı: Okullarda bu yeni teknolojilerin kullanılmasından yararlananlar sadece satıcı firmalar ve yaldızlı ama sığ laflar eden politikacılardır! Nitekim, derslerini internetten herkese açmış olan, dünyanın önde gelen bazı üniversitelerinde en kompleks konuların bile kara tahtada işlendiğini görüyoruz.
durumun pek de öyle olmadığını anlatıyor. İlgili linkler hakkında özel bir araştırmayı da yapmayı planlıyoruz.

Coşkunoğlu yazısında Fatih Projesi’nin yararlı olup olmadığını sorguladı.
İşte “Fatih Projesi(!)” başlıklı o yazı:
Başbakan bir okulda ilk tabletleri dağıtarak Fatih Projesi’ni (!) başlattı. Çağımıza damga vuran teknolojiler ve eğitim yan yana olunca akan sular duruyor. Oysa, gerçekler çok farklı:
1. Ortada öğretmenleri, öğrencileri ve müfredatı da ele alan bir proje yok. 2010’da yayımlanan “MEB Stratejisi 2011-2014” belgesinde, konuyla yakında uzaktan ilgili tek bir kelime bile yok. Kullanılacak teknolojinin pedagojik değer ve katkısı üzerine tek bir belge veya araştırma yok.
Ortada sadece Başbakan’ın 2010 Kasımı’nda ve seçim öncesinde ortaya attığı bir slogan var. Bunun içini aceleyle doldurmak için MEB bürokratları, harcanacak 8-9 milyar TL için iştahı kabarmış birkaç şirketin de yardımıyla, genel ve sığ bazı açıklamalar yapmanın ötesine gidememiştir.
2. Konu üzerindeki tartışma, sadece satın alınacak donanımlar üzerine odaklanmıştır. Öğretmenlere verilen bir haftalık, toplam 15 saatlik dersin ne kadar yetersiz ve sığ olduğunu, pilot illerden birisi olan eski seçim bölgem Uşak’ta gözlemledim.
3. Eylül 2011’de New York Times gazetesinin yayımlamaya başladığı, ABD’deki okullarda uygulamaları inceleyen bir yazı dizisinde (www.nytimes.com/2011/09/04/technology/technology-in-schools-faces-questions-on-value.html?ref=technology), yoğun teknoloji kullanılan okullarda öğrencilerin öğrenme düzeylerinin iyileşmediği, hatta kötüleşebildiği açıkça gösteriliyor. 4 Şubat 2012 tarihli Los Angeles Times gazetesi, konunun saygın uzmanlarına ve bilim insanlarına sordukları “Bu gösterişli teknolojilerin eğitime gerçek katkısı nedir” sorusunun yanıtlarını içeren bir makale yayımladı (www.latimes.com/business/la-fi-hiltzik-20120205,0,639053.column). Yanıtlar aşağı yukarı aynıydı: Okullarda bu yeni teknolojilerin kullanılmasından yararlananlar sadece satıcı firmalar ve yaldızlı ama sığ laflar eden politikacılardır! Nitekim, derslerini internetten herkese açmış olan, dünyanın önde gelen bazı üniversitelerinde en kompleks konuların bile kara tahtada işlendiğini görüyoruz.
4. Ülkemizde hiç de saydam olmayan bir şekilde yapılan ihaleyle tablet ve etkileşimli tahta (buna da “akıllı tahta” diyenler var!) satın alınıyor. Baştan, bu donanımların en az yüzde 60 yerli olmasından bol bol söz edilerek ulusal teknoloji üretimimizin destekleneceği gibi parlak izlenimler yaratıldıysa da, bu koşuldan da sessizce vazgeçildiği anlaşılıyor.
5. Pedagojik değer ve katkısını kimsenin açıklayamadığı, projesi yapılmadan, öğretmen ve okul yöneticileri gibi paydaşlarla ve konunun uzmanlarıyla danışılmadan, dünyadaki uygulamalardan habersiz olarak alelacele başlayan bu girişimin eğitime bir yararı olması bir yana, neden olabileceği tehlikeler de vardır:
a. İyi düşünülmemiş ve hızlı değiştiği için kısa sürede demode olacak teknoloji kullanarak 8-10 milyarlık harcama israf edilmiş olabilecektir.
b. Zaten ortalama başarı düzeyinin çok düşük olduğunu hem ÖSS hem de PISA sınav sonuçlarında gördüğümüz eğitim sistemimiz daha da olumsuz etkilenebilecektir.
c. Tabletlerle etkileşimli tahta arasındaki iletişim kablosuz olarak (Wi Fi) sağlanacağı için, her sınıfta adeta orta boy bir baz istasyonu varmış gibi bir ışınım (emisyon) olacaktır.
Evinin yakınında kurulacak baz istasyonundan rahatsız olan insanımız, çocuklarını ortasında bir baz istasyonu olan sınıfa her gün yolluyor olacaktır.
d. Engelli öğrencilerin düşünülmediği, sayısal uçurumun daha da artabileceği gibi başka sakıncalar da vardır.
Yeni teknolojiler ve eğitimin bir yerde etkin bir şekilde buluşması sağlanabilir.
Nitekim Güney Kore ve İngiltere gibi bazı ülkelerde bir yandan pilot uygulamalar diğer yandan teknoloji ile pedagoji arasında sinerji arayışındaki araştırmalar süregidiyor.
Ülkemizde de, paydaşlar ve konunun uzmanları ile beraber iyi düşünülmüş bir proje ile yol haritasının hazırlanması gerekiyor. Bunların hiçbiri olmadan, sadece donanım satan firmaların ve yaldızlı laf eden politikacıların yararlanacağı bir girişim, eğitim sistemimizi daha da olumsuz etkileme pahasına başlıyor.
Oysa, eğitim sistemimizi iyileştirmenin yolu, donanım satın almaya harcanacak 8-10 milyar TL’nin okullarımızdaki koşulların iyileştirilmesi ve öğretmenlerin desteklenmesi için harcanması gerekirdi. Dolayısıyla, çocukları okullarda olan ailelerin ve öğretmenlerin bu girişim karşısında direnmesi gerekir.” (07.02.2012/ Cumhuriyet)

Okan Üniversitesinde Düzenlenen Fatih Projesi Geleceğin Eğitimi Çalıştayı Sonlandı

Çalıştaya Twitter'dan ve yapılan kısa haberlerden anladığımız kadarıyla YEĞİTEK Bilişim Sistemleri Grup Başkanı Oğuz Temizhan, içerik koordinatörü İbrahim Ünlü, Okan Üniversitesi Rektöre Prof. Dr. Şule Kut ve Okan Üniversitesi Fatih Projesi Koordinatörü Gonca Telli Yamamoto ve adını sayamadığımız onlarca akademisyen, öğrenci ve öğretmen katıldı.

Henüz sonuç bildirisi elimize ulaşmadı. Ancak Twitter'dan anladığımıza göre başka bazı konuların da yanında projenin kılavuzunun olmaması, projenin amacının hala tanımlanmamış olması, eğitimine nasıl bir faydası olacağı ve daha önceden düşünülmemiş teknik sorunlar (atık sorunu, tablet pclerin şarj sorunu, vs.) gibi konular da konuşulmuş. 

MEB'den gelenler bazı ibretlik sözler de söylemişler, mesela MEB'den gelenler "Kervan yolda düzülür" tabirini kullanmışlar.

" fatih projesi calisanlari kervan yolda duzulur aciklamasini yaptilar"https://twitter.com/nakmansel/status/212512769361182720

Fatih Projesine tabletler nasıl dahil oldu?

Daha önce Fatih Projesinin tanıtım filmini sizlere aktarmıştık. Şimdi de, film hakkındaki olumlu görüşünü paylaşmasak da, bu film üzerine yazılmış bir blog yazısından öğrendiğimiz bir şeyi paylaşmak istiyoruz. Aşağıdaki alıntıya göre Fatih Projesine tabletlerin doğrudan dahil edilmesinin hikayesi biraz garip, Dinçer'in iddia ettiği gibi bilimsel sonuçlara dayandığı pek söylenemez. Bu arada, blog yazarının anlattıkların anladığımıza göre kendisi YEĞİTEK'ten veya YEĞİTEK'in içinde olanlara vakıf bir kişi.
YEGİTEK Fatih projesini yapan yer ve şu an bu projenin sorumluluğunu başka bakanlık ve kurumlarla paylaşmış durumda ama üzerine düşeni yapmak içinde hummalı bir çalışma içerisinde. Hedefleri iyi bir eser ortaya koymak. Fatihteki tablette, akıllı tahtada bir araç. Gerçi içinde olmasam da Fatih projesini dizayn eden ekip ilk başta tableti düşünmemişti ama ne zamanki seçim zamanı başbakanın eline birileri tableti tutuşturunca ki bu YEGİTEK değildi başbakanda meydanlarda ‘bunlardan dağıtacağız, çoluk çocuk kitap taşımaktan kurtulacak’ demesiyle projeye birde tablet yükü bindi. Bana göre ‘ziyankar bir israfa’ kapı açıldı.
http://www.tercumaniahval.com/fatih-projesi-tanitim-filmi-uzerine/

Fatih Projesi bilimsel sonuçlara göre geliştirilmişmiş..

Aşağıda Dinçer'in BDP Van Milletvekili Özdal Üçer'in soru önergesine verdiği yanıtla ilgili haberi bulacaksınız.

Dinçer'in iddiasına göre proje bilimsel sonuçlara göre geliştirilmiş. Halihazırda dünyanın hiçbir yerinde böyle bir projenin gerçekleştirilmediği biliniyor. Ancak bu, bizim olumlu bir adımı herkesten önce attığımız anlamına gelmiyor, zira birçok uzman ders içeriklerinde ve öğretmen formasyonunda teknolojinin doğru ve eğitime yararlı kullanımını sağlayan bir değişikliğe gitmeden böyle bir projenin sadece teknoloji ile göz boyamak olduğunda hemfikir..


Bakan Dinçer: Fatih Projesi, bilimsel sonuçlara göre geliştirildi

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, eğitimde teknoloji kullanımının niteliği artırdığına dair bilimsel sonuçlara ulaşıldığını, eğitimde Fatih Projesi'nin bu bilimsel araştırma sonuçlarına bağlı olarak geliştirildiğini bildirdi.

Dinçer, BDP Van Milletvekili Özdal Üçer'in soru önergesine verdiği yanıtta, Eğitimde Fatih Projesi'nin finansmanının Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı'nın evrensel hizmet fonundan karşılandığını ifade etti.

Projenin 2014 yılı sonuna kadar tamamlanmasının planlandığını, ilk etapta 81 ildeki tüm ortaöğretim okullarını (Meslek liseleri hariç) kapsadığını belirten Dinçer, projenin ilk etabında yer alan etkileşimli tahta, çok amaçlı fotokopi makinesi ve doküman kamera ihalelerinin sonuçlandığını ve yüklenici firmalarla sözleşme imzalandığını bildirdi. 2012 yılında kurulumların tamamlanmasının beklendiğini ifade eden Dinçer, ayrıca tablet bilgisayar dağıtımının 17 ilde 52 okulda pilot uygulama olarak başlatıldığını, pilot uygulama sonuçlarını takiben yeniden tablet alımına çıkılacağını bildirdi. Dinçer, şunları söyledi:
"Eğitimde Fatih Projesi ile eğitim öğretimin niteliğini artırmak ve fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla, temel eğitim ve ortaöğretim okullarındaki tüm dersliklere etkileşimli tahta, internet altyapısı, her okula çok amaçlı  fotokopi makinesi, doküman kamera ve öğretmenlere tablet bilgisayar ve örgün  eğitimin 5. sınıfından 12. sınıfına kadar yer alan kademelerindeki tüm  öğrencilere tablet bilgisayar sağlanacaktır. Proje maliyetinin yaklaşık 8 milyar  lira civarında olacağı tahmin edilmektedir.

Projenin şimdiye kadar satın alımları Kamu İhale Kanunu kapsamında yapılmıştır. Projenin ilk etabında 3 bin 657 ortaöğretim kurumunun bilişim teknolojisi ekipmanları (dersliklere etkileşimli tahta, her okula çok amaçlı  fotokopi makinesi ve doküman kamera) ile ilgili ihale 23 Kasım 2011 tarihinde  Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından gerçekleştirilmiş ve ihale sonuçlarına göre sözleşme imzalanmıştır. Ayrıca 52 pilot okuldaki öğretmen ve 5 ve 9. sınıf öğrencilerine dağıtılmak üzere 8 bin 800 tablet bilgisayarın  satın alımı gerçekleştirilmiştir.

Bilişim teknolojisinin ve eğitimde materyallerin öğrenme sonuçlarına etkileri konulu bilimsel araştırmalar Bakanlığımızca akademisyenlere yaptırılan temel araştırmalardır. Bu araştırmalar sonucunda eğitimde teknoloji kullanımının  niteliği artırdığına dair sonuçlara ulaşılmıştır. Eğitimde Fatih Projesi bu bilimsel araştırma sonuçlarına bağlı olarak geliştirilmiştir.”

10 Haziran 2012 Pazar

Fatih Projesi Eğitimin İhtiyacı mı?

Katılıyoruz:

FATİH Projesi: Eğitimin ihtiyacı mı? Bir çok devlet okulunda oturacak sıra, derslik, ders anlatacak öğretmen ve derslerde kullanılacak materyal sorunu varken, okullar arasında bu anlamda var olan ciddi eşitsizlikler olmasına rağmen, AKP Hükümeti Fırsatları Araştırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi FATİH Projesi ve ihale sürecine yoğunlaşmış durumda. İsminde kullanılan kavramların eğitimle ilgili olmayıp, FATİH adına ulaşmaya çalışılması ile dikkat çeken proje, öğrencilerin tek bir kaynağa mahkum olmalarına yol açacak. Henüz dünyanın hiçbir ülkesinde tümüyle uygulanmayan tablet eğitiminin sonuçları, getirileri ve götürüleri üzerine ciddi herhangi bir araştırma yapılmış, akademisyen görüşü alınmış değil. FATİH Projesi teknolojinin uygulanışının bir tür yenilik ve ilerleme olarak sunulduğu, eğitim alanında gerçekleşen diğer köklü dönüşümlerin perdelendiği bir proje olmaktan öte bir anlam taşımıyor.

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/bir-donemin-ardindan-egitimde-puslu-manzaralar-haberi-55753